Akşamları Ahmet Ali Arslan Dinleyiniz!

Şeyma Acıgöz
Türkçe Yayın
Published in
4 min readJan 30, 2018

--

Okuduğum şiirlerde, kurduğum cümlelerde nasıl ki bir üslup arıyorsam zamanla dinlediğim müziklerde de aramaya başladım. Bu üslup aslında kimlikten ayrı tutulur bir şey değil. Kimlik dediğim şey kalıplaşmış Batı-Doğu ayrımının aksine bu denli belirginleşmiş duvarları yıkabilecek güçte, insan olmanın sesini haykıracak, hissettirecek, içimizi titretecek bir şey. Erkan Oğur’un bahsettiği “İnsan olmanın hüznü”ne benzer bir hâl ama hüzünden de öte bir his; “insan olmanın güzelliği” diyebilirim bunun için. Ve eminim ki Erkan Oğur da “hüzün” derken aslında bir güzellikten bahsediyor. Peki üslup ve kimliğin getirisi olan bu “güzellik” hangi sanatçıların elinden hangi şarkılarla bize ulaşıyor? Birçok örnek vermek mümkündür elbette. Fakat ben benim için en değerli olanlarından birini anlatacağım size;

Ahmet Ali Arslan’ı.

Fotoğraf: Faruk Geyran

Ahmet Ali’yi bir bahar akşamı, yalnız başıma bir kasabada unutulmuş ve kendimi unutmuş halde, Sofar organizasyonu ile müzik icra eden farklı sanatçılar üzerine bir yazı okurken dinledim ilk defa. O gün dinlediğim onlarca isim arasında -ki bunların içinde Deniz Tekin, Cihan Mürtezaoğlu gibi iyi isimler de vardı- en çok dikkatimi çeken ve başta da bahsettiğim üslûbu bulduğum tek isim Ahmet Ali’ydi. Belki o an için Erkan Oğur ve perdesiz gitar sevgim sebebiyle bu denli ilgimi çekmişti ama aylarca tüm şarkılarını defalarca dinlediğim, neredeyse her adımını takip ettiğim bir sanatçı haline gelmesi elbette Ahmet Ali’nin kendi başarısından kaynaklanıyordu. Geçtiğimiz kış Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü’nün davetiyle akustik sahnede verdiği konseri elbette günler öncesinden iple çekmiş, o soğuk akşamda kulüp odasına erkenden gidip bir köşede konseri beklemeye başlamıştım. Tüm akşam boyunca tek başıma cam kenarında bir kediyi severek dinledim konseri ve kuşkusuz üniversite hayatımın en güzel anılarından biriydi. Sanırım ne kadar huzurlu ve hevesli olduğumu Ahmet Ali de fark etmişti ki ben konser sonunda yanına gider gitmez “Merhaba, Ahmet Ali ben” diyerek kendini tanıttı. Aylarca konser kayıtlarından dinleyerek kafamda canlandırdığım adam ne ise karşımdaki de tastamam oydu. Ve kendi müziğini tanımlarken “Yeni, sıcak, buradan müzik” tabirini kullanan bu genç adamla tanıştığım o an müziğinin daha iyi bir tabirle anlatılamayacağını gördüm. O soğuk kış akşamını ılık bir bahar havasına dönüştüren, bahar ve yaz akşamlarını ise daha da güzel kılabilen bir müzik ancak bu kadar sade ve samimi anlatılabilirdi çünkü. Bir röportajda “Hiç dinlememiş birine müziği nasıl anlatırsın?” sorusuna “Sıcak derim, o kadar içimden ki, eğer paylaşabiliyorsak, sendenmiş zannedeceksin derim.” cevabını vermesi de bunun göstergesiydi.

Müziğine gelecek olursak; klasik Türk müziği ezgilerinin kimi zaman buzuki kimi zaman perdesiz gitar ve elbette vurmalı çalgılarla modern bir biçime dönüştürülmüş halidir diyebiliriz. Ezgileri böylesine güzel hissedebilmemizde elbette yalnızca Ahmet Ali’nin payı yok; perdesiz gitar ve buzukide Ozan Sarohan’ın, vurmalı çalgılarda ise Rana Uludağ’ın hakkını vermek gerek. Herhangi bir konser videosunu seyrettiğinizde dahi onların da müziği ne kadar hissederek icra ettiklerini görebilmeniz mümkün. Bu arada, güzel haber şu ki Ahmet Ali’nin ilk albümü “Günaşığı” Kalan Müzik’ten çıktı, 14 Şubat’ta da Salon İKSV’de Lansman konseri var.

Hiçbirimiz yaşadığımız olaylardan ayrı bir yerde duramıyoruz, ister bilinçli ister bilinç dışı bir halde iyi ya da kötü şeylere eklemleniyoruz bir şekilde. Ahmet Ali de bir şarkısında “Umut ve mutsuzluk hiçbir asırda böylesine yakın olmadı âh İstanbul’da, hikayelerimiz var bizim burada” diyerek anlatıyor bu hâli. Aylar evvel -muhtemelen son zamanlarda yaşadığımız birçok kötü olayın etkisiyle- gördüğüm bir rüyada üstümüzden savaş uçakları geçerken İstanbul’un hem denize hem de göğe yakın bir yerinde şarkılar söylüyordu Ahmet Ali ve biz onu dinlerken savaşın gürültüsünü duymuyorduk. Müziğin dünyanın kötülüğünü nasıl örtbas ettiğini kendi gözlerimle gördüm ve gördüğüm her rüyayı çabucak unutan ben bu rüyayı aylardır unutamıyorum; umut ve mutsuzluğun bir arada oluşunu gördüğüm o akşamı unutamıyorum. Buraya yazdıktan sonra da artık ebediyen unutmayacağım. Siz de hatırlayın. Müzik tüm kötülükleri çevreleyip sağır ve dilsiz bırakabilir. Bu yüzden bilhassa akşamları Ahmet Ali dinleyin ve insan olmanın güzelliğini hissedin!

Sponsor | Podcast| Slack | Facebook | Twitter | Instagram | Kodcular

--

--